Dünya Edebiyatından Örneklerle Çevrenin İnsan Karakterine ve Davranışına Etkileri. Çeşitli Örneklerin Karşılaştırması


 

        Mersault

        Katip Bartleby

        Gregor Samsa

        Berenger

        Vladimir ve Estragon   


       Bu eserlerin ve karakterlerin yaşadıkları bunalımları, iç dünyalarını karşılaştırmaları yapacağız. Bu karşılaştırma karakterlerin günlük hayatta insanların yaşadıkları bunalımlar ile benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz. İnsanların yaşamlarından kırıntılar bulunan ve bunu en güzel şekilde okuyucuyla buluşturan yazarlarımıza teşekkür eder ve dünya edebiyatının bize sunduğu bu güzel eserlerin karşılaştırmasını yapacağız. Zaman zaman kendi aralarında olacak olan bu karşılaştırma, en son paragrafta tam anlamıyla bir yorumlama kısmıyla sonlanacaktır.

         İlk eserimiz Albert Camus tarafından edebiyata kazandırılan Yabancı eseridir. Eserin baş kahramanı olan Mersault’tur. Bu hikâye bize annesinin ölümüyle beraber yaşamına devam eden ama bunun çok farkında olmayan bir kişiyi anlatmaktadır. Hikâyeye başlamadan önce Mersault kendi halinde yaşayan bir memurdur ve dünyaya bir şeyler üretmek için değildi sadece yaşamak ve ölmek için gelmiş bir karakterdir. İşini yapan, sorgulamayan ve nefes alan bir varlıktır. Annesinin ölüm haberini almasıyla birlikte başlayan hikayemiz şu şekildedir; Mersault hayatına devam ederken aldığı annesinin ölüm haberiyle beraber, ertesi gün cenazeye gitmek üzere izin alır ama hala bir üzüntü çırpıntısı bile yoktur. İzin alıp gittiğinde annesinin orada sevildiğini ve yakın bir arkadaşının olduğunu öğrenir. Bu süre boyunca annesinin başında bekler ve sabah olana kadar beklemeye devam eder. Sabah olduğunda annesinin cenazesini gömmek üzere, mezarlığa gidilir ama hala bir umursama, farkındalık duygusu yoktur. İçinden gelen veya dışarıya belli edebileceği bir şey değildir bu. Mersault sanki cenazeye denk gelmiş bir yabancı gibi hareket etmektedir. Bundan sonra evine dönmek durumunda kalır ve Maria ile vakit geçirmek ister. Maria ile vakit geçirmekten hoşlanmaktadır ama evlilik düşüncesi, mutlu aile yuvası gibi düşünceleri asla yoktur. Cinsel bir etkileşim onun için yeterli olmakla beraber bu şekilde hayatına devam eder. Ara ara insani olarak komşusunun köpeğini kaybetmesine, fikirler sunmak gibi düşünceleri olmuştur ama genel olarak ne denirse, içinden geldiği gibi değil de diğerlerinin demesiyle hareket eden bir yapısı vardır. Komşusu Raymont’un eski kız arkadaşına mektup yazmasına ve intikam almasına yardım eder, bu yardımın yanında komşusunun aleyhinde şahitlik dahi yapmıştır. Bu şahitlik ile komşusu ona karşı yakın bir arkadaşmış gibi davranır. Mersault bu durumdan şikayetçi değildir ama arkadaş olduğunu da iddia etmemektedir. Hatta komşusunun çok konuştuğundan şikayetçi olmaktadır. Bu durumlarla beraber bir gün sahile giderler bu gidişte Raymont bazı kişilerin onun peşinde olduğunu söylemektedir. Ve dikkatli olmaları gerektiğini de vurgulamaktadır. Bu süreçte Mersault Maria’yla sahilde güzel vakit geçirdiğini söyler. Bundan sonraki süreçte Raymont bir kişi ile kavga eder ama kavga sonlanır, evlerine dönerler. Mersault o sırada Raymont’un silahını almıştır, ateşlememesi için yapmıştır. Sahilde dolaşmaya çıkan Mersault bu kişiyi görmüştür ama kesinlikle bir denk geliştir, ama fark etmeksizin yanına gider ve bir anda kişiyi öldürür. Bundan sonraki süreçler mahkemede geçer ve cinayetten çok Mersault’un annesinin cenazesine üzülmemesi üzerine bir sorgulama olarak gerçekleşmektedir. Mersault cinayetten çok annesinin ölümünden sorumluymuş ve ona üzülmemesinin iç mahkemesine çıkmış gibidir. Mersault her defasında nasıl içinden geliyorsa öyle konuşmaktadır ve insanlar üzülmediğini söylemektedir. Duygusal bakımından ölmüş bir insan gibi görülür ve ölüm cezasıyla cezalandırılır ama Mersault yine de mahkemeye tepksini tam şekilde belli etmez. Bu düşünce insanların ahlaki çöküşlerini ve içlerinde yaşadıkları bu duygusuzuluğun çözümlenmeye çalışmasını anlatmaktadır. Mersault kişiyi öldürmekten çok, kendini insani duygularından arındırması sebebiyle cezalandırılmıştır ve tanrıyı her şekilde reddetmiştir.

          İkinci kitabımız ise Herman Melville tarafından yazılan Katip Bartleby eseridir. Eserin kahramanı Bartleby’dir ama büro sahibinın gözünden bir anlatım sunmaktadır. Katip Bartleby bir büroda işe girer ve işini istediği gibi yapan, tercih etmek ve etmemek arasında gidip gelen bir kelime darcığıyla hayatına devam eden bir çalışandır. Bürodaki diğer çalışanların öğlenden önce ve sonra olmak üzere olan kişisel özellikleri de ayrı dikkat çeken bir noktadır. Büro sahibi ilk başlarda diğerlerine göre işin tüm gün yapan ve hiç usanmayan bir karakter görür. Ama bu görüş büro sahibinin, bir patron olarak istediği isteklerine ‘’bunu yapmayı tercih etmiyorum’’ gibi cevaplar alması üzerine gelişen bir hikayedir. Bartleby bize özgür, fikirlerinden asla vazgeçmeyen bir imaj çizmektedir ve bunu ölene kadar devam ettirmiştir. Yani insanların ondan istediklerinden çok kendi isteklerini yapan ve diğerlerini önemseyen biridir. Gizlice büroda yaşamasından, bürodan hiç çıkmamasından bahsedilir ve bunu yapmaktan hiç çekinmeyen bir karakterdir. Büro sahibi onu kovamadığı için büronun yerini değiştirir ve oradan ayrılır ama Bartleby asla orayı terk etmez, binadan çıkmaz. Orası onun yaşadığı yerdir ve diğerleri bunu engelleyemez olarak düşünür. Bu durum bize onun inatçı bir kişiliğinden çok kendi bildiklerini yapan ama sorgulayarak cevap veren bir yapısı olduğunu gösterir. En sonunda büro sahibi onun temsilcisi halini alır ve onun sorunlarıyla ilgilenmek durumunda kalır. Hapishaneye atılır ve orada zorunlu olarak bulunan Katip, burada da yemek yememeyi tercih eder ve açlıktan ölür. Bu durum bize dış etkenlerin hayatımızı şekillendirdiğini ve bunu zorunlu olarak kabul ettiğimizi vurgular ama Katip doğru veya yanlış kendi özgürlüğünü kendi belirlediğini ve insanlara tercihlerinin bu yönde olduğunu vurgulayarak, bir yaşam geçirdiğini ölümüne kadar net bir şekilde belli etmiştir.

           Üçüncü kitabımız ise Franz Kafka tarafından yazılan Dönüşümdür ve burada karşımıza bir böceğe dönüşmüş olan Gregor Samsa karakteri karşılar. Gregor normal hayatına devam eden elinde işini tutan bir gençtir ama bir gün kalktığında böceğe dönüşmüş olarak görür kendini. Bunu fark etmek için saatin çalmasını bekler, yataktan kalmaya çalışır ama böcek olduğunu anlar. Bu dönüşüm insan olarak düşünebildiğini ama bedeninin artık böcek gibi olduğunu söyler. Ailesinin farkına varması uzun sürmez ve ailesi onu kabul etmek durumunda kalır. Ama artık bir yararı olmayan bu böcek babası tarafından hiç sevilmemiştir. Kız kardeşi onunla ilgilenir, ona hizmet eder ve Gregor’unda işini kaybetmesi, tüm hayat standartlarını kaybetmesiyle bir değeri yoktur. Gregor’da kız kardeşinin istediklerini yapmasını ister ve onun hayallerini destekler. Kız kardeşi de ona abisi gibi davranır, hizmet eder. Eve kiracılar geldiğinde babası onlara ilgi gösterir ve babasının hiçbir zaman bu kadar ilgi göstermediğinin farkına varır. Bu dönüşüm en son olarak kız kardeşinin iş bulmasıyla şekillenir ve kız kardeşi onu evden atmak isteyen ilk kişi olur. Gregor bu durum karşısında yıkılır ama yapabilecek bir şeyi yoktur. Babası bir gün elma atmaya başlar ve Gregor’un sırtını yaralar, ertesi gün ölmüş olarak hizmetçi tarafından bulunur. Bundan sonra aile tatile çıkar ve Gregor zaten yokmuş gibi hayatlarına devam eder. Bu hikâyede Gregor işine sahipken ve modern dünyanın tüm ihtiyaçlarını karşılıyorken sevilen ve saygı duyulan biriyken, bu dönüşümle beraber kendini değersiz, hiç olamayan biri olarak görür ve öyledir. Kız kardeşinin isteklerini kendi isteği gibi görmesine rağmen kardeşi dünya ile tanıştığında, bu böceğin ona faydasının hiç olmayacağının farkına varır ve onu bırakır. Bu bize dünyanın gereksinimlerini yerine getiremeyen kişilerin, aileden biri bile olsa asla değerinin olmadığını ve hikayedeki gibi bir böcekten farksız olduğunu gösterir.

            Dördüncü kitabımız ise Eugen Ionescu tarafından yazılan Gergedanlar kitabının karakteri olan Berenger’dir. Bu eser bize bir kasabada insanların gergedanlar görmesiyle başlamaktadır. Bu gergadanlar hakkında kimse bir şey yapmamaktadır ve sadee insanların yavaş yavaş gergedana dönüşmelerini izlemektedirler. Bu gergedanlar kasabanın her yerinde, görülmektedir ve marşlar söylemektedirler. İnsanlar gördükçe bu da mı gergedan olmuş gibi tepkiler vermektedir ama kimse bunun sebebini sorgulamaz sadece izlemektedir. Zaman geçtikçe tüm kasaba yavaş yavaş gergedana dönüşmeye başlamıştır ve bunun bir çaresi yoktur. Hatta bu süreçten sonra insanlardan çok gergedanların ne kadar yüce olduğu vurgulanmaya başlar ve insanlar gergedan olmanın daha iyi olduğunu düşünmeye başlar. Gergedan olmayanlar ve olanlar zaman zaman karşı karşıya gelir hatta karı ve koca bile olabilir bunlar. Ama gergedan olmak yüce bir şey olarak görüldüğünden, sorgulamaya yer bırakmaksızın, gergedanlaşma düşüncesi tüm kasabayı kaplar. En sona Berenger ve nişanlısı kalmıştır ve karakterimiz bu gergedanlaşmanın yanlış olduğunu vurgulamaktadır. Bu düşünceye asla kapılmayacağını ve insanların daha iyi olduğunu savunmaktadır. Ama bu konuda bir şey yapamamaktadır, sadece öfkelenmektedir. Çaresizlik içerisinde bir gün nişanlısının da gergedanlanlıştığını gören Berenger bu durum karşısında son insan olduğunu ve insan olmayı asla bırakmayacağını söyler. Ama geri dönüşü olmayan bir yol gibidir, gergedanlaşan bu durumundan kurtulamaz. Berenger aynaya baktığında gergedan olmadığını düşünür ama bu yakarışa rağmen o da mı gergedanlaşmıştı acaba? Burada bize gergedanın bir düşünce olduğu söylenmektedir ve insanları yavaş yavaş etkisi altına alan bir yaratıktır. Bu düşünceler insanlara zararsız gözükür ve tam tersine iyi bir şeymiş gibi olmaya başlar. Bu düşünce sadece aklı başında olan ve sorgulayan kişiler tarafından reddedilebilir. Bize düşüncelere inanmayı değil de kişi olarak düşünmenin önemini hatırlatır Berenger.

          Son eserimiz ise Samuel Beckett tarafından yazılan Godot’yu Beklerken eseridir ve karakterlerimiz Vladimir ve Estragon’dur. Bu eserde karakterlerimiz bir ağacın altında iple birlikte Godot’yu beklemektedirler ve bu sırada aralarından içinden çıkılmaz, kendi hayatları ile ilgili sohbetler yapmaktadırlar. Sahneye Pozzo ve Lucky girer, Estragon bunun Godot olup olmadığını sorar ama değildir. Aralarında sohbet ederler bir çocuk gelir ve Godot’un gelemeyeceğini söyler ama mutlaka geleceğini de söyler. Oradan ayrılırlar, ertesi gün yine buluşurlar ve beklemeye başlarlar. Gitmeden önce Estragon ağaca ve ipe bakarak neden kendilerini asmadıkları düşünür ama ertesi gün olur yine gelirler. Beklemeye ve sohbet etmeye başlarlar. Bu sırada Pozzo ve Lucky gelir ama Pozzo kördür ve Estragon yine Godot mu diye sorar. Hayır değildir bu Pozzo’dur ve yere düşerler. Yardım isteyen Pozzo’ya yardım edemeyeceklerini söyler ve beklemeye devam ederler. Ağacın altında beklerken çocuk yine gelir ve mutlaka geleceğini söyler.  Ve Estragon yine neden asmadıkları söyler ama yine ayrılmak isterler. Bu sırada oradan ayrılamadıklarının farkına varırlar. Bu durum bize hafızalarını kaybeden ve aynı günü sanki her gün yaşıyormuş gibi gösterilen karakterlerin hikayesini gösterir. İp her gün kısalır ama beklemeye devam ederler. Etrafındakilerde değişiklikler olur ama hafızaları yeni tanışıyormuş gibi işler. Burada beklemeye devam eden karakterlerimiz, hala bekliyorlardır belki de?

            Bu kısımda karakterlerin karşılaştırılmasını yapacağız. Öncelikli olarak Mersault bana en yakın gelen karakter, ilginç bir şekilde yaşadığım hayatın bir düzen ve dış etkenlerle şekillendiğini görmekteyim. Bu durumdan şikâyet etmememde bu böyle. Bunun günümüz insanında postmodernizm veya modernizm ile birlikte daha çok olduğunu görmekteyim. Postmodernist dünyada modernizm de farkına varılan o dayatılmıştık, fark edilemeyeceği için burada ikisinden de örnekler görüyoruz. İnsanlar kendi düşünceleriymiş gibi benimsedikleri düşüncelerin aslında başkalarına ait olduğunu fark edemiyorlar. Ama karakterlerimiz kendi olmaları konusunda ortak bir şekilde diretmektedirler, kendi özelliklerini benimseyen ve ne konuşmak isterlerse onu söyleyen bir yapıları vardır. Son insan olmaya direnen Berenger ve beklemek konusundan asla vazgeçmeyen Vladimir gibi, bir amaç doğrultusunda verdikleri kararlarından asla dönmeyen bir şekil görmekteyiz. Samsa modern dünyanın ona sunduğu imkanlardan, yerine getiremediği zaman o dünyada kabul göremediğini fark etmektedir. Bu düşünce Kâtip Bartleby gibi geliyor aslında, kendi düşüncesini açık bir şekilde belli ediyor ve o dünyanın ona sunduğu sınırlayıcılıktan kaçıyor. Burada yaşadıkları dünyanın benzer ve direten bir yapısının olduğunu görebiliriz. Bunlar aslında kişilerin kendi düşüncelerinin ve kendilerini tanımalarının ne kadar önemli olduğu vurgulamaktadır. Berenger gibi karşı çıkan, Vladimir gibi umudunu kaybetmeyen, Mersault gibi ondan istenen o hüznünü hissetmediği için gocunmayan, Bartleby gibi kendi isteklerini bilen ve Gregor gibi dönüşüm yaşayan bir böcek olarak insanlığının içeride devam ettiğini vurgulamak, cesaret isteyen davranışlar. Aynı şekilde Estragon da sürekli intiharın onun için iyi olduğundan vazgeçmiyor ve sürekli bunu soruyor. Burada aslında kimliklerin toplumda nasıl gözüktüğünü ve dış dünyanın aslında bir dayatma olduğunu görüyoruz. Bu konular konuşulması gereken ama sadece bu kitaplar aracılığıyla insanlarda fikir oluşturmaya çalışıyor. Burada bize Mersault’un insanın duygusuz olamayacağı vurgulanıyor ama aslında kendi bulamamış ve dünyaya göre hareket eden biri görüyoruz. Annesi yaşamdan ayrılmış olabilir ama o bunun farkına dış dünya ona hatırlatınca farkına varıyor. Tıpkı Samsa’nın kız kardeşinin onun için yaptıklarından sonra dünya ile tanışıp onu bir hiç olarak görmesi gibi. Bunlar günlük hayatta farklı şekillerde ve farklı koşullarda ortaya çıkmış ve insanların hikayeleridir. Bunun insanlığa aykırılığı yer yer tartışılır ama insan kendini yaratır. Toplum insanı şekillendirmemeli, insan kendini kendisi bulmalıdır. Bu düşünce ütopik bir düşünce olsa da toplumun isteğine göre yaşamak, insan bir gergedana çevirir. Herkesin düşüncesi aynı olduğunda ne kadar kötü yerlere gidebileceğini anlatan bu kitaplara teşekkür ederim.


Yorumlar

Popüler Yayınlar