Dünya edebiyatından örneklerle aşkın karakterler üzerinden yorumlanması ve karşılaştırması

 

           AŞAĞIDAKİ KARAKTERLERİN AŞKA BAKIŞ AÇILARI VE KARŞILAŞTIRMASI

-  Othello (Othello)

-  Romeo (Romeo ve Juliet)

- Vladimir (İlk Aşk)

- Treplev ve Trigorin (Martı)

- Danyal (Cemile) 


             İlk eserimiz Othellodur ve o zamanın şartlarının getirdiği, soyluluk kavramına rağmen Venedik devleti için savaşan bir zencidir. Soylu sınıfından saygı dahi görmüş olmasına rağmen Sinyor Brabaninto’nun kızı olan Desdemona ile evlenmek ister ama sinyor zenci olmasından dolayı bu kahramanı yine de kabul etmez ve başkasıyla evlendirmek ister. Desdemona’nında, Othello’nunda birbirini sevmesine rağmen bunun olmasını engellemek ister. Ama her şeye rağmen Othelle ve Desdemona evlenirler ve mutlu olurlar. Her şey buradan sonra başlar. Othello gerçek bir aşk duygusu ile sevmektedir Desdemona’yı ve onu her şeyden kıskanmaya, aşırı bir sahiplenme duygusuna iter ve Desdemona’nın ilk başta evlendirilmek istediği Roderigo’nun arkadaşı olan Iago yerine Cassio’yu kendine yaver seçmesi üzerine. Iago bu duruma sinirlenir ve saf bir kin duygusuyla intikam almak ister. Kıskançlık yüzünden Iago’yu seçmediği gerçeğini unutmayalım. Bundan sonra ise Iago Othello’nun kafasına girerek şunu söyler; Desdemona ve Cassio ilişki içerisinde ve senden gizli görüşüyorlar. Bir simge olarak mendil burada devreye giriyor. Bu mendil Othello tarafından Desdemona’ya verilmiştir ve kayıplara karışmıştır. Bundan sonraki süreçte Othello’nun temiz sevgisi, bir kindarlığa ve intikam sürecine girmiştir. Ve bir nefret duygusuyla, şüpheyle bakmaktadır. En sonunda bu süreç devam ederken Iago’nun yaptığı oyunlar ortaya çıkar ve Cassio’nun suçsuz olduğu ortaya çıkar. Ama kapıldığı o nefret duygusuna yenik düşen Othello, Desdemona’yı kaybeder ve kendini bıçaklayarak öldürür. Burada biriken öfkesi ise evlenmeden önce karşılaştığı tüm zorlukları Desdemona için yaptığı ve bunların hepsinin bir değeri yokmuşçasına çöpe atıldığı düşünmesinden dolayı bu hale gelmiştir. Her türlü zorluğa karşı çıkan, savaşlarda kahramanlıklar yapan ve herkes tarafından saygı gören bir insanın bile, aşk karşısında ne kadar aciz ve basit davrandığını görüyoruz. Aşkın bize nasıl ve neler getireceğini çok güzel bir şekilde anlatan bir eserdir.

           Diğer eserimiz ise tüm dünya tarafından bilinen, günlük hayatın içerisindeki sohbetlerde yer edinmiş ve akıllardan çıkmayan Romeo ve Juliet arasında geçen hikayedir. En başta Romeo karşılıksız olarak, tek taraflı olarak Rosaline isimli birine âşık olur ama bu iki kişi farklı ve çatışma içerisinde olan ailelere mensuptur. Aileler isimleri şu şekildedir; Montague ve Capulet. Maskeli bir baloya Rosaline’nin de geleceğini bilerek katılır, bu balo maskeli olacağı için tanınma imkânı yoktur. Bu balo sırasında Romeo Rosaline’i ararken, Juileti’ni bulur ve maskesi bir anda iner ilk bakışta birbirlerine âşık olurlar. Ama Juliet’in Paris isimli biriyle evleneceği öğrenir ve Paris gidince dışarıda Juliet ile baş başa kalırlar. Burada ikisininde bu farklı ailelerden geldiklerini öğrenirler. Bundan sonra ise Romeo gizli gizli Juliet’in balkonunun önüne gelir ve evlenme teklifi eder. Rahibe yaptıkları baskılar sonucu gizli gizli evlenirler ama Juliet’in kuzeni baloya Montague ailesinden birinin gelmesini hakaret olarak görür ve Romeo’yu düelloya davet eder. Düello da yanlışlıkla Romeo’nun arkadaşını öldürür ve bunun üstüne onun için her şeyi yapan arkadaşının intikimanı almak için aşkı bir kenara bırakır ve kuzeni öldürür. Bunun üstüne sürgüne yollanır ve Juliet’ten ayrı kalır. Bu süre zarfında Juliet acil olarak Paris ile evlendirilmek istenir. Bunun üstüne asla sevmediği biriyle evlenmek istemeyen Juliet canına kıymak ister ama kıymak yerine onları evlendiren rahip tarafından kalp ritmini yavaşlatan ve ölü gibi gösteren bir ilaç içtirir. Bundan sonra ise planlardan bir haber olan Romeo mezarlığa gelir ve tabutu açmak ister. Ama Paris ona engel olmak isterken, onu öldürür. Bunun üstüne tabutu açar ve Juliet’i görünce zehir içerek kendini de onun yanına götürmek ister ve ölür. Ama Juliet hemen uyanır ama geç kalmıştır. Romeo’yu ölü olarak görünce kendini bulduğu bıçakla öldürür ve o da Romeo’nun yanına gider. Burada Romeo’nun hayatında sadece aşk olsa yeter gibi görüyoruz çünkü aşk duygusu olmadan yaşayamaz çünkü başka birisi için gittiği baloda başka birine âşık olarak geri dönüyor ve evleniyor. Sürgüne gitmeden önce aşkı unuttuğunu ve intikam duygusuna yenik düştüğünü görüyoruz ve en sonunda yine aşkını kaybettiğinde kendi canına kıymaktan geri kalmıyor. Aşkı için insanları öldürmekten çekinmiyor ve sinirlerine hâkim olamıyor. Ama Juliet’te ise sade ve gerçek bir aşk görüyoruz. Gerçekten aşkı için her şeye rağmen ölmeye razı olan ve 2.kez hiç çekinmeden bu davranışı göstermesi, aşkın en sade halini bizlere sunuyor.

              Diğer bir eserimiz ise İlk Aşk kitabında bulduğumuz ve yaşça küçük olan bir çocuğun tüm her şeyini Zinadia isimli kendisinden 5 yaş büyük bir prensesin kızına vermesiyle ilgilidir. Prenses ve kızı taşınmadan önce düzenli ve mutlu bir yaşantıları olan Vladimir ve ailesi, yeni komşularının taşınmasıyla tüm düzenleri değişir. Zinadia kendine kafasında yarattığı bir hayatı yaşamaktadır ve etrafında ona ilgi gösteren kişilerle eğlenerek, onları parmağında oynatmaktadır. Vladimir’de gerçekten saf bir duyguyla ilgi duyduğu bu kişinin onu parmağında oynatmasına göz yummaktadır. Ve Vladimir kesinlikle bu durumdan haberdar değildir ve onun için tüm vaktini harcamaktadır. Önceden ders çalışan biriyken, tam tersine dönmüştür. Ve onunla ve onun oyunlarıyla kendini ona bırakmış bir haldedir ama bundan asla şikâyet etmemektedir. Bu oyunlar, eğlenceler devam ederken Zinadia bir anda değişmiştir ve kendisi ile baş başa kalmıştır. Diğer aşıklar bırakmasına rağmen Vladimir asla peşini bırakmıyordu. Zinadia bir keresinde bir yeri göstererek orada mutlu olduğunu söylemiştir. Orası aşık olduğu kişi ile vakit geçirdiği yerdi. Vladimir bir ihtimal kendi gibi düşünsede, bir gün aşıklardan biri ona geceleri uyumaması ve izlemesi gerektiğini söylemiştir. Vladimir içinde oluşan o kaybetmiştik duygusuyla eline bıçağı alır ve hiç kıpırdamadan beklemeye başlar. Vladimir acı gerçeği öğrenir ve âşık olduğu kişi onun babasıdır. Babası ve aşık olduğu kızı birlikte gören Vladimir ne yapacağını bilemez ve annesiyle babasının kavgalarına şahit olur. Sonra ailesi taşınırlar ve bu olay kapatıldı olarak görülür ama bir gün. Babası ve Vladimir at sürmektedirler, bu teklif babasından gelmiştir. Babasıyla uzunca bir at sürüşünden sonra babası Vladimir bırakır ve buradan ayrılma diyerek gider. Babasını bekleyen Vladimir dayanamaz ve babasının gittiği yönden ilerlemeye başlar ama ne görsün. Babasını Zinadia ile birlikte görür ve babası ona kırbaç ile vurmakta gibiydi ve diğer odaya gittiklerini görür. Babası geldiğinde at sürmeyi seven babası kırbacı kaybettiğini ve geri dönmeleri gerektiğini söyler, eve dönerler. Babası bir süre sonra vefat eder. Kendisi üniversite mezunu olur ve ona gece izlemesi gerekitiğini söyleyen kişiyle karşılaşır. Zinadia’nın burada olduğunu ve yakında Fransa’ya taşınacağını söyler, kocasıyla. Kaldığı otelin adresini alan Vladimir dayanmayıp gitse de gittiğinde Zinadia’nın öldüğü haberini alır ve kitap biter. Burada Vladimir’in ilk aşkını görüyoruz ama bu aşk on altı yaşında geçse bile, yıllara rağmen onu yine de görmek istediğini görüyoruz. Her şeyi kendi içinde yaşayan ve babasıyla aynı kişiye ilgi duyan bir psikolojiden bahsediyoruz. Burada Rome’nun yaşadığı gibi imkânsız bir aşk görmüyoruz ya da Othello gibi kindarlıkta. Sadece on altı yaşında bir çocuğun kandırılmasını ve her şeye rağmen sevdiğini görmek istemesini görüyoruz. Vladimir gerçekten seven ama baba figürüyle bağdaştırmadığı bu olaydan çıkamaz. Bence Vladimir her şeye rağmen sevmeye devam etmiştir ama babasının o yüceliği altında ezilmiştir. Yine diğer aşıklara rağmen bir umut beklemiştir. Ama Romeo gibi fevri davranıp babasının katili olmamıştır ya da Othello gibi kindar bir düşünceye kapılmamıştır. Yaşadığı şeyleri kendi içerisinde yaşayarak, her şeye rağmen son bir kez onu görmek istemeye devam etmiştir.

        Diğer eserimiz ise Anton Çehov tarafından yazılan Martı eseridir. Burada  ise Trigorin Akradina’nın erkek arkadaşıdır ve Treplev Akradina’nın oğludur. Burada 2 farklı aşk hikayesi gözükmekle beraber birbirinin içine geçmiş bir aşk görmekteyiz. Akradina ünlü bir bir oyuncudur ve Trigorin bir şairdir. Treplev bir gün bir senaryo yazar ve Nina yani aşık olduğu kişiyi oynatır ama Nina’nın oyunculuğu beğenilmez. Triplev bir şeyler çabalamaya çalışan annesinin ünü altında ezilen bir çocuktur. Bu ezilme sonucu Nina da şair olmuş ve saygı gören birine ilgi duyduğundan Treplev Trigorin’i kıskanmaktadır. Bundan dolayı ise iç içe geçen aşk sarmalı bulunmaktadır. Bunun dışında Maşa vardır ve Treplev’e gizli bir hayranlık, aşk duymaktadır ama dile getirmez ve başkasıyla evlenir. Treplev bir gün bir martıyı öldürür ve bir gün bu martının yerinde ben olacağım der. Bu bence en kritik noktadır. Arkadina malikaneyi terk eder ve Trigorin’e yavaş yavaş âşık olan bir Nina görürüz. Ama Trigorin ekonomik olarak bir bağlılık duymaktadır Arkadina’ya. Treplev Trigorin’e sitem etse de bu sitemler annesi tarafından engellenmektedir. Trigorin Nina ile vakit geçirdikten sonra Arkadina’ya geri dönmüştür. Ve Nina evden kaçtığı için başarısızlık içinde bir hayat sürmüştür. En son hepsi malikaneye geri döner ve aşk hikayesi böyle devam etmektedir. Nina hala Trigorin’e aşık olduğunu söyler, bunun üstüne başarılar kazanmasın rağmen aşk hayatında yenik durumda olduğunu fark eden Treplev hayatına son verir ve son sahnede umursamamasına rağmen annesinden gizlenir bu durum. Burada bir aşk hikayesinden çok birbirini kovalayan insanları görmekteyiz. Trigorin hiçbir şekilde aşk duygusu beslememektedir, tamamen ekonomik çıkarları için durmaktadır. Ama Treplev’in hayatını etkilelemekten de çekinmemektedir çünkü annesi onun tarafını tutmaktadır. Nina ise bir hayale kapılıp giden ama yanlış seçimler ile Treplev’in hayatını bitiren ve onu o martı yapan kişidir. Burada diğerlerinden farklı olarak 3.kişiler olaya dahil olup, birbirilerinden haberdarlardır. Diğerlerinden farklı olarak sadece başarısızlık yüzünden kendi canına kıyan bir Treplev görüyoruz. Treplev Trigorin karşısında yenik düştüğü ve her an onun zaferini gördüğü için son darbesini Nina’dan yiyerek önceden söylediği gibi martı misali hayatına son verir.

             Ve son eserimiz Cemile, Cengiz Aytmatov tarafından kaleme alınmıştır. Bu eser bence içlerinde kültürel etkilerin en çok hissedebildiği eserdir. Hikayemiz şu şekildedir; Danyal’ı incelerken Cemile’nin etkisi asla göz ardı edemeyiz. Cemile at binmeyi seven ve bu yolla kocasıyla tanışmış olan biridir. Ama kocasıyla evlenir evlenmez kocası savaşa gittiğinden dolayı tek başına kalmıştır. Erkek egemen toplumun izlerini çokça gördüğümüzden evin en küçük oğlu evin reisi gibi gözükmektedir. Bir gün bir teslimat işlemi için kadınlara ihtiyaç duyuluyor, savaşa erzak gönderimi ve kadınlarında savaşa katkısı açısında Cemile, kayınbiraderi ve Danyal görevlendiriliyor. Danyal aynı zamanda ayağı sakat bir gazidir. Cemile heyecan verici ve erkekler tarafından beğenilen biridir. Güzel olmasına rağmen savaşta olan eşini beklemektedir. Bu teslimatlar gide gele çoğalıyor ve Danyal ile dalga geçmeye başlıyorlar. Seyit ve Cemile bu içine kapanık adama yükleniyorlar ve onun bir noktada patlamasına yol açıyorlar. En ağır çuvalı sakat ayağıyla taşırken hiç sesini çıkarmıyor, bu onların bir şakasıydı ama yine de taşıyor. Bundan sonra eğlenceli bu ikili, asla şaka yapmamaya başlıyor. Sonrasında Cemile türkü söylemek istiyor ve Danyal’a sende söylesene diyor ve Danyal’ın o güzel, içten sesi bu noktada başlıyor. Danyal ve Cemile yakınlaşması sadece Cemile’nin omzuna başını koymasıyla sınırlıdır. Bunu Seyit resmediyor ve saklıyor. Seyit de Cemile’den bir kadın olarak etkileniyor. Sonrasında Cemile ve Danyal asla bir dedikodu yaymadan, hislerini paylaşıyorlar. Bunun tek şahidi olan Seyit sessiz kalmayı seçiyor çünkü bu doğal bir şey gibi geliyor. Cemile ve Danyal bir gün kaçıyorlar. Resmi bulan Seyit’in abisi kardeşine kızıyor ama nafile. Cemile çoktan gitmişti. Bu resim Seyit’in ilham kaynağı oluyor ve çizdiği her resimde bunun en iyi eseri olduğunu düşünerek, sanata yöneliyor. Danyal ise aşkını içinde yaşayan ve sessiz bir şekilde hissetriyior. Kültürel bağlam içerisinde hareket ederek, kendisini şarkılarla ifade ederek. Geceleri uzaklara dalarak, Cemile’ye olan aşkını içinde çakan o şimşeklerle yaşıyor. Burada bence en güzel ve içten bir sevme duygusu mevcut. Eşi olmasına rağmen bunları yapması Cemile için kötü ama en uygun biçimi o kültür içerisinde bu şekilde gerçekleşiyor ve mutlu bir hayat geçirdiklerini tahmin ediyorum. Aşkın karın doyurmadığını bilinir ama imkansız olmadığını, kimsenin canını acıtmadan gitmeyi, kimseyi üzmemeyi, iki kişi arasında geçtiğini ve insan doğası olduğunu çok güzel yansıtmıştır, Cengiz Aytmatov.


           Bu aşk ilişkilerini karakterler açısından değerlendirmek gerekirse kimisinde bir intikam duygusu, kimisinde aşksız yaşayamama, kimisinde tamamen mutluluk, kimisinde çocuk işi veya kimisinde rekabet işidir. Bu kitaplarda farklı farklı yorumlanarak insanlara sunulmuştur. Kimi gerçektir, kimi yalan. Ama hepsinin ortak bir noktası ise seven insan fedakardır, cesaretlidir veya kendinden önce karşısındakini düşünür. Bunları bize tek tek anlatmaktadır bu eserler. Aslında karşılaştırmalı bir aşk tanımı yoktur. Aşk herkesin içerisinde farklı bir şekilde yankı bulmaktadır. Kimisi Ferhat gibi dağları deler, kimisi kaybettikten sonra akıllanır, kimisi en sadesini yaşar. Bunlar bizim farklı, eşsiz insanlar olduğumuzu hatırlatır bizlere. Herkes farklı sever ama herkes aşık olamaz. Aşık olan insan yeri gelir Romeo gibi en mutsuz insan olur, yeri gelir Danyal gibi sevdiği yanında olunca en mutlusu olur, yeri gelir Treplev gibi yarışın içerisinde olur veya yeri gelir kıskanç bir intikam dolu bir hale gelir. Bize farklı kombinasyonları ile aşkın farklı yönlerini yansıtan bu kitaplar, insanların hayatlarından örnekler içerir. Babası tarafından aşkı çalınan Vladimir gibi hayatın sonuna kadar ilk aşkını unutmazsın ya da sevdiğin öldüğünde Romeo gibi hayatına son verirsin. Kimi zaman bizimle yaşayan, kimi zaman bizimle biten veya kimi zaman hayatı öğreten bir insan içeriğidir. Othello gibi her şeyi kazanmış ama ten rengi yüzünden zorluklara göğüs geren biri de olabilirsin, Danyal gibi sakat olsan bile aşık olabileceğine, mutlu olabileceğine inanman gerekir. Bence aşk hayatımızda var olan ama ilgi çekici içerikleri kapsamayan şeylerin basit gelmesi gibi. Yani insanlar aşık olur ama aşık olduklarını kanıtlamak için uçları zorlanması istenir. Ama basit iki insan bir olduğunda buna aşk denir, bıkmadan, usanmadan birlikte yaşayan ve ölen insanların hepsi bunu yaşar. İçlerinde bunun farkındadırlar Danyal, Vladimir gibi dışarı çıkarmazlar ya da dışarı vurmak isterler Romeo, Othello, Treplev gibi. Bize bunu bu kitaplar üzerinden anlatan yazarlara çok teşekkürler, ben okumaktan da onlarla birlikte Othello gibi üzülmeye, Romeo gibi kendimi feda etmeye, Treplev gibi sinirlenmeye, Danyal gibi içime atmaya, Vladimir gibi katlanmaya ve içimde yaşamaya çalıştım. En beğendiğim ise Vladimir’di çünkü en içten yaşayan ama farkına varamayan, vardığında ise vazgeçmeyen ama hayatının sonuna kadar yaşatan bir karakter olduğu için hem üzdü hem de mutlu etti.

Yorumlar

Popüler Yayınlar